‘Kafessiz Türkiye’de hedef 2026: 100 milyon tavuğu kurtaracağız

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
Pocket
WhatsApp

Hayvan hakları deyince aklımıza neden tavuklar gelmez? 4 bin sene önce Yağmur Ormanları’ndan gelen bu yabani kuş, neden başka bazı hayvanlar gibi duygularını belli etmez? Tavuğun sosyali asosyali, hareketlisi tembeli var mı? Yoksa bütün tavuklar birbirinin aynı mı?
Bundan üç yıl önce bir grup arkadaşıyla birlikte Türkiye’de kafes yumurtacılığını bitirmek üzere yola çıkan Emre Kaplan, ‘efektif altruizm’ kavramının hayatına verdiği yönü, tavuk refahı için çalışma sebeplerini ve üç sene önce tam bugün kurulan Kafessiz Türkiye’yi Diken’e anlattı.

Kafessiz Türkiye bundan tam üç yıl önce gönüllülerden oluşan bir sosyal medya grubuydu. Bugün ise yumurta endüstrisi tarafından ciddiye alınan bir sivil toplum örgütü.

Kafessiz Türkiye’yi hangi hedeflerle, nasıl kurdunuz?

Üç yıl önce bir Facebook grubu olarak kurduk. Çevremdeki arkadaşlarım da ben de endüstriyel hayvancılığın dünyadaki en büyük sorunlardan biri olduğundan haberdardık.
Türkiye’de bugüne kadar hayvan hakları ile ilgili yapılan çalışmalar, ya bireysel davranış değişiklikleri veya sokak hayvanlarının durumunu iyileştirmek üzerine oluyordu. Mama, tedavi ya da sokak hayvanlarına yönelik yasa çalışmaları şeklinde. Endüstriyel hayvancılıkla ilgili kurumsal çalışmalar yürütme anlamında boşluk vardı. Tüketici davranışlarını değiştirmek yerine, endüstriyel hayvancılığı tüketiciye ulaştıran marketlerle mücadele alanını doldurmak istedik. Aslında dünyada çok başarıya ulaşmış bir strateji bu. Hedefimiz Türkiye’de kafes yumurtacılığını bitirmek.

Kafes yumurtacılığı nedir?

Yumurta veren tavuklar arasında, en kötü koşullarda yaşayanlar kafes tavukları. Bunlar, tavuk başına A4 (21 X 29,7 cm) kağıdı kadar alanın düştüğü kafeslerde, kendi etraflarında hiç dönemeden kanatlarını hiç açamadan yaşıyorlar. Tesislerde 200 bin hayvan bir binanın içinde kapalı yaşıyor. Dışkıdan dolayı biriken amonyak gazını teneffüs ediyor. Ciğerleri ve gözleri buna sürekli maruz kalmaktan yanıyor. Çalışanlar maskeyle sekiz saat geçiriyor, tavuklar bütün yaşamlarını orada geçiriyor. Bunun yarattığı bir acı var.
Stres hormonları çok yüksek olduğu için birbirlerini gagalıyorlar ve yaralanıyorlar. Dolayısıyla bir senelik ömürlerinin neredeyse tamamını acılar içinde mutsuz geçiriyorlar. Bu şekilde yaşayan tavuklardan yumurta elde edilmesine kafes yumurtacılığı deniyor. Türkiye’de 120 milyon yumurtacı tavuk var, bunların 100 milyonu bu şekilde kafeslerde.

Türkiye’de 120 milyon yumurtacı tavuğun 100 milyonu tek tavukluk kafeslerde hiç kıpırdayamadan yaşayarak yumurtluyor. Fotoğraf: Andrew Skowron

Endüstriyel hayvancılıkta büyükbaş hayvanlar da var. Sizin tavukları seçmenizin sebebi ne?
Kendimize şu iki soruyu sorduk: Harcadığımız para ve emekle hayatını olumlu yönde etkileyeceğimiz hayvan sayısını nasıl artırabiliriz? İkinci soru, hayvanların acısını gerçekten azaltıyor muyuz? Buna çok odaklanıyoruz. Böyle bakınca tavuk endüstrisi çok öncelikli alanlardan biri haline geliyor. Bu soruyu sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Sayıları karşılaştıralım: Adalar’da faytonları çeken atların gerçekten can yakıcı sorunlar vardı. Uzun süren kampanyalar yapıldı, çok sayıda gönüllü çalıştı. Bu sayede senede bin at o fayton zulmünden kurtulacak. Türkiye’de hayvanat bahçelerinde tahmini 10 bin hayvan var. Deney hayvanlarının sayısı ise 500 bin civarında. Senede kırmızı et için kesilen hayvan sayısı 30 milyon. Tavuk endüstrisine gelirsek, Türkiye’de 120 milyon yumurtacı tavuk var. Bunlardan 100 milyonu kafeslerde, berbat koşullarda yaşıyor. Yılda kesilen tavuk sayısı 1 milyar.
İnsanla etkileşime geçen kara hayvanlarının yüzde 90’ından fazlası tavuk. Dolayısıyla bizim çabalarımızın yüzden 90’ından fazlası buraya yönelmeli. Biz asıl bu hayvanlar için uğraşmalıyız. Diğerleri de ihmal edilmesin ama ilgimizin yüzde 90’ı buraya gitmesi gerekiyor.
Hem şartların ağırlığı hem ölçeği bakımından çok büyük sorun. Ve çözülebilir bir sorun. Tavukların pek çok sorunu var. Bunların her biri konusunda farklı reformlar var, adım adım ilerleyeceğiz.

Üç yılda nasıl bir ilerleme sağladınız?

2018’de ilk işimiz Migros’a karşı bir kampanya başlatmak oldu. Migros politikasında bir değişiklik yapmadı ama üç ay sonra Metro marketler zinciri bir taahhütte bulundu, 2025’ten itibaren kafes yumurtası satmayacağım dedi.
Yalnızca Metro’da satılan yumurtalar değil, onun tedarik zincirindeki restoranları da hesaba katınca yüz binlerce tavuk kurtulmuş oluyor. 400 bin hayvanı kafeslerden çıkardık ve bunu da hiç tecrübesi olmayan 20 kişiyle yaptık.
Tecrübesizdik ama dünyadaki örnekleri takip ediyorduk. Batı’daki market zincirlerinin hemen hepsi kurumsal kampanyalar sonucunda, yani ey market kafes yumurtası satma diye yapılan imza kampanyaları, sosyal medya aktivizmi, mağaza önündeki protestolarla kafes yumurtası satmayı bırakacaklarına ilişkin taahhütler yayınladılar. Bu taahhütler genelde 2025 – 2028 arasında hayata geçecek. Bir kısmı geçişlerini tamamladı. Sadece Batı Avrupa değil, Brezilya, Bulgaristan, Arjantin, Endonezya’da da bu tip başarılı kampanyaların sonuçları alınıyor.

Türkiye hayvanlara karşı çok duyarlı bir ülke. Hayvan hakları, siyasetin de gündemine girebilmiş, çok ana akımlaşmış bir mesele. Ev hanımlarından, emeklilerden, gençlerden, kadınlardan büyük destek alıyoruz. Biz firmaların gözünde, ‘bir şeyler isteyen üç beş kişi’ değiliz, bunun bir toplumsal karşılığı var.

İsviçre’de endüstriyel hayvancılık bitiyor

Dünyada bu konuda en ileri ülkeler hangileri? Hiç kafes olmayan ülke var mı?

İsviçre’de 1997’den beri kafes yok. Hatta, yakın zamanda tüm endüstriyel hayvancılığın yasaklanması için bir tasarı parlamentoya geldi. Metinde uzlaşılacak sonra da halk oyuna sunulacak. Bunun harice yasakların geçtiği ama yürürlüğe girmediği Çekya, Almanya, Avusturya, Belçika’nın bazı bölgeleri var. ABD’de 10 eyalette kafesler yasaklandı. 2023 – 2027 arasında yasa yürürlüğe girecek. Yine yakın zamanda AB Parlamentosu’nda kafeslerin yasaklanmasına ilişkin öneri kabul edildi, komisyona geldi. 2027’de orada da bitiyor kafes işi. Muhtemelen 2027’den itibaren sadece yumurtacı tavuklar için değil, deney hayvanları hindiler tavşanlar için de kafesler tamamen kalkacak.

Market zincirlerinin “şu tarihten itibaren satmayacağız” gibi taahhütlerinden bahsettiniz. Onları bağlayan ne?

Emre Kaplan: Türkiye hayvan hakları konusunda duyarlı bir ülke.

Bu işin en önemli itici gücü tüketici tercihi. Hiç kimse insanların istemediği bir ürünü satamaz. Bu kafes fotolarını gösterdiğiniz zaman, stresten boynunda tüy kalmamış, diğer tavuklar tarafından didiklenip vücudu yara olmuş hayvanı gören bir insanın, “evet bu bu şekilde devam etsin” demesi çok zor. Biz gerçeği insanlara göstermeye devam edeceğiz.
Dünyada da Türkiye’de kafeslerin bir geleceği yok. Her ülkede adım adım terk ediliyor, kafeslere yeni yatırımlar yapılmıyor. Geleceğe uyumlanmak isteyen firmalar bundan gönüllü olarak vazgeçiyor. Yasal bir bağlayıcılık henüz yok ama müşterilerine verdiği sözü tutmayan firmaların prestij kaybı yaşayacağı da bir gerçek.

Kafes, yumurtacı tavukları için en kötüsü dediniz. Başka seçenekler hangileri?
Kafes dışında kümes sistemi, gezen tavuk sistemi ve organik sistem var. Kümeste zemindeler ama dışarıya erişimler yok. Gezen tavuk ve organikte serbestler, organikte ek olarak yemleri organik.
Kum banyosu yapmak, tünemek, folluk kullanmak… bunların hepsi tavukların içgüdüsel ihtiyaçları. Tavuklar yaklaşık 4000 sene önce Yağmur Ormanlarından gelip Hindistan üzerinden dünyaya yayıldı.. Yabani kuş olarak yaşadıkları dönemde yırtıcılardan korunmak için dalların üstüne çıkıyorlardı. Bugün hala uyurken onu arıyorlar. Bulamadıkları zaman çok strese giriyorlar. Bundan dolayı tünek önemli. Gizli bir yerde yumurtlamak da hayvanlar için önemli bir içgüdü, folluk da önemli. Düz zemine basabilmeleri ve kum banyosu yapabilmeleri de gerekiyor. Kafes sisteminde bunların hiçbirini yapamıyorlar. Diğer sistemler göreceli olarak daha iyi ama biz kimseye şunu tüketmeyin, bunu tüketin demiyoruz. Kafessiz Türkiye olarak bizim ilkemiz hayvanların çektiği acıyı mümkün olduğunca azaltmak.

Hangi yumurtayı aldığımızı nasıl anlayacağız?
Paketlerin değil de yumurtaların üzerindeki barkodlardan. Kafeste 3TR, kümeste 2TR, gezen tavukta ezen tavuk 1TR, organikte 0TR yazıyor.

Eti için yetiştirilen tavuklar mücadele alanınızda değil. Bunun sebebi ne?
Tek bir şeye odaklanalım ve onu çok iyi yapalım istedik. Tabii ki et tavukçuluğununda da büyük sorunlar var. Et tavukçuluğunda kafesler yok ama hayvanların vücutları birer kafes gibi. Sağlıksız, anormal, Frankenstein tavuklar yetiştiriliyor. Üç yıl sonra, kafes yumurtası çalışmalarının tamamlanacağını tahmin ediyoruz. Ondan sonra et kısmına da bakacağız.

Türkiye’de kafesten ilk vazgeçen firma hangisi?
Dedeman otelleri kafes yumurtası kullanmayı tamamen bırakan ilk otel. Beyaz Fırın, T1 barkodlu gezen tavuk yumurtasına geçti. Bunu haricinde, Hallmann’s mayonezleri kafessiz yumurtalarla üretiliyor. Bu konuda firmalarla ilgili bilgi almak isteyenler sitemizdeki yumurta takip raporuna bakabilirler. Restoran zincirlerinden Krispy Kreme diye bir donut markası var. Bir de Barilla’nın sahip olduğu Filiz makarnalarının yumurtalı makarnaları kafessiz. 2025’ten itibaren tedarik zincirini dönüştüreceğini söyleyen firmalar da şu anda kırktan fazla oldu.

Duyguları var, mimikleri yok

Hayvan hakları deyince neden aklımıza tavuklar gelmiyor?
Tavuklar, özellikle şehir hayatında sürekli gözümüzün önünde değiller. Bir de, bize daha çok benzeyene daha fazla önem verme eğilimindeyiz.Mesela imza toplarken kullandığımız tavuk resmine kirpik yaptığımızda daha çok imza getiriyor. Tavukların mimikleri yok mesela, bu da kendimizi onlara daha yabancı hissetmemize sebep oluyor. Bu şekilde evrimleşmelerinin sebebi, stres altında olup yırtıcıları üzerilerine çekmemek için mimikleri zaman içinde silinmiş. Tavuklarla empati kurmakta zorlansak da acı çekebildiklerini biliyoruz.
Bu hayvanlar patates gibi değil. Karakterleri var, her birinin bireysel özellikleri var. Bazıları meraklı, bazıları cesur. Bazıları daha sosyal, çok tavukla iletişime giriyor. Bazıları daha içine kapanık. Tavuklar birbirlerinin yüzlerini tanıyorlar. Kendi içlerinde bir sosyal düzenleri var. Temel mantıksal ve matematiksel çıkarımlar yapabiliyorlar. Empati gibi bazı karmaşık duygusal becerilere sahip olduklarını da biliyoruz. Civcivleri strese girdiği zaman anne tavukların da strese girdiği ölçülmüş. Yavrularını sakinleştirmek için sakinleştirici sesler çıkarıyorlar. Acıyı, sevinci hissedebilen, korkan, birbirini seven birbirine kızan, karakter özellikleri olan, çevresini fark eden hayvanlar. En azından acı çekmemeyi hak ediyorlar.

Tanınmış isimlerden destekçiniz veren var mı?
Nilperi Şahinkaya, İpek Tuzcuoğlu, Cem Adrian, Reyhan Karaca… bunların çok destekleri oldu, minnettarız. Gittikçe de artıyor ulaşabildiğimiz insan sayısı. Türkiye kamuoyu ve tanınmış isimler bizi yalnız bırakmıyor.

Lisede okuduğu bir makaleyle uyanan merakı, Emre Kaplan’ı Oxford’da felsefe okumaya yöneltmiş.

Efektif altruizm hayatını değiştirdi

Sizin yolunuz hayvan haklarıyla, aktivizmle nasıl kesişti?

Başlangıçta hayvan hakları özellikle odaklandığım bir konu değildi. Benim için temel mesele şuydu. Galatasaray Lisesinde okurken bir makale okumuştum. Bir gölde boğulan bir çocuk görüyorsunuz. Çocuğu kurtarırsanız üzerinizdeki elbise bozulacak, diyelim size bin liralık bir maliyet çıkacak. Çocuğu kurtarır mısınız? Cevap bariz bir şekilde evet oluyor. Peki evinize bağış isteyen bir mektup gelse, bin liralık bir bağış karşılığında Afrika’daki bir çocuğu sıtmadan kurtarabileceğinizi söylese, bu bağışı yapar mısınız? Göletteki çocuğu kurtarmak bir yerde bizim yükümlülüğümüz. Peki bu çocuk bizden 2 bin kilometre uzakta olsa yine yükümlülük olmaz mı? Bu soru beni etkilemişti. Başkalarının hayatını olumlu yönde değiştirme ve bunu da en etkili şekilde yapmaya o zamanlarda karar verdim.
Bu konularla ilgilenirken ‘efektif altruizm’ kavramıyla tanıştım. Temel soru, bir insanın, kaynakları ve emeğiyle dünya üzerinde en fazla pozitif etkiyi nasıl sağlayabileceği. Oxford’da bu konuyu araştırmak için kurulmuş bir oluşum da var. Endüstriyel hayvancılık en çok üzerine düştükleri konulardan biri. Ben de en fazla etki sahibi olabileceğim alan nedir diye baktığımda tavuk endüstrisi en çok öne çıkan konu oldu. Türkiye’de bu işi başka yapan kişi de yoktu. Ben Türkiye’de önümüzdeki 5 senede bütün tavukları kafeslerden kurtaracağımıza inanıyorum.

Galatasarayı bitirdikten sonra?
Sonra Oxford Üniversitesi’ne felsefe okumaya gittim. Efektif Altruizm grubu çok aktifti zaten. Değişik programları vardı. Ben de hayvan refahının Türkiye’de ihmal edilmiş olduğunu düşündüm ve Oxford’dayken bir gönüllü grubu oluşturarak Kafessiz Türkiye’nin temellerini attık. Mezun olduktan sonra da Çiftlik Hayvanlarını Koruma derneğini kurarak Kafessiz Türkiye kampanyasını başlattık.

Üç yılda ekibiniz ne kadar büyüdü, topladığınız bağış ve imza ne kadar arttı?

Kafessiz Türkiye sitesini genel bir imza kampanyası olarak tasarladık. Şu anda 800’den fazla gönüllümüz var. Öğrenciler, emekliler, ev hanımları büyük destekçilerimiz. Ana ekipte üç tam üç yarı zamanalı arkadaşımız var. Yakında biraz daha büyüyeceğiz. Ama bizim ekibi büyütmemiz önemli değil. Önemli olan hayvanlar açısından ne kadar etkiye sahip olduğumuz. Orada da büyük bir ivme yakaladık. Hayvan hakları konusunda ne yapabilirim diye düşünen varsa bu konuyu özellikle dikkate almalarını öneririm. 100 milyon tavuğun hepsini kurtaralım.

Kaynak: https://www.diken.com.tr/

Facebook
Twitter
LinkedIn
Pinterest
Pocket
WhatsApp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

twenty − eleven =

Yeniler

Köşe Yazıları